Çoğu zaman toksik bir ilişkiye girdiğimizin farkına varmayız. Çünkü başlangıçta aradığımız, ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz partneri bulduğumuza inanırız. Onu kaybetmemek için elimizden geleni yapar, idealize etmeye çalışırız. Fakat ne kadar çabalasak da istediğimiz sonuca ulaşamayız. Bu noktada kendi rotamızdan çıkıp başkasının hayatını yaşamaya başlarız. İşte tam da o an, başkasını bulmaya çalışırken kendimizi kaybettiğimizi anlarız… ya da fark etmeden bu toksikliğin içinde yaşamaya devam ederiz.

Hayatın bize sunduğu deneyimlerde kimimiz güvensiz bağlanır, kimimiz fazlaca bağlanır, kimimiz ise yaşananları bir tecrübe olarak görüp yola devam etmeye çalışır. Ancak toksik ilişkiler, siz kendi değerinizi sorgulamadığınız sürece size aradığınızı vermez. Çünkü sürekli kontrol edemediklerimizden yani başkasından beklentiye gireriz. Bu noktada kendi değerimizi sorgulamaya başladığımızda ya bitmeyen tartışmalar doğar ya da karşı tarafın istedikleri ön plana çıkar.

Toksik İlişkilerin Belirtileri

• Sürekli kendini sorgulamak ve yetersiz hissetmek • İç sesini susturamamak, sürekli bir huzursuzluk yaşamak • Karşı tarafı mutlu etmek için kendi isteklerinden vazgeçmek • Geçmeyen bir boşluk hissi taşımak • Tartışmalarda çözüm yerine suçlamaların hâkim olması • İlişkide eşitlik yerine tek taraflı isteklerin baskın olması • Kaybetme korkusunun güven duygusunun önüne geçmesi

Psikolojide toksik ilişkiler, bireyin özdeğerini zedeleyen, güveni aşındıran ve sürekli sorgulama yaratan ilişki biçimleri olarak tanımlanır. Kendini sorgulamaya başladığında ve iç sesin sürekli “acaba”larla dolduğunda, sağlıklı bir bağdan değil toksik bir ilişkiden söz ediyoruz.

Oysa sağlıklı bir ilişki, yalnızca mutluluk anlarından ibaret değildir. Tartışmaların da olduğu, ancak bu tartışmalarda kaybetme korkusunun değil, güvenin ön planda olduğu bir bağdır. İki taraf da kendini anlaşıldığını hissettiğinde, sorunlar bir savaş alanına değil bir çözüm alanına dönüşür. Toksik ilişkilerde ise genellikle tam tersi olur: tartışmalar büyür, iletişim zayıflar, eşitlik yerine tek taraflı beklentiler ağır basar.

İnsanın toksik bir ilişkiyi fark etmesi bazen yıllar alabilir. Çünkü kalmak ile gitmek arasında sürekli bir gelgit yaşanır. Kalmak, alışkanlıkların ve bağlanma biçimlerinin sonucudur; gitmek ise kendi değerini yeniden inşa etmenin ilk adımıdır. Bu noktada en önemli farkındalık, hiçbir ilişkinin kişinin özdeğerini tüketmeye hakkı olmadığıdır. Kendini kaybeden kişi, en sonunda karşı tarafı da mutlu edemez.

Toksik ilişkiler bize çoğu zaman aşk gibi görünür, çünkü yoğun duyguların, korkuların ve bağımlılıkların içinde sürükleniriz. Fakat gerçek aşk, bir bağımlılık değil; özgürce var olabildiğimiz bir bağdır. Her an kaybetme korkusuyla değil, her an kıymet bilerek yaşanan bir ilişkidir. Ve bunun için önce kendimizi tanımamız, kendi sınırlarımızı çizmeyi öğrenmemiz gerekir.

Çünkü en derin gerçek şudur: Önce kendini kaybeden, en sonunda her şeyi kaybeder.

Psikolog Aleyna ÇEBİ